Göz Değil! Akıl Bir Penceredir Görmek İsteyene…
Merhaba okurlar… Bu gün hayatın içinden bir konu hakkında biraz sohbet edelim mi?
Adımlıyorum… Üç-beş metrekare odamın içinde adımlıyorum. O ara sehpaya çarpıyorum… ‘’Neden sehpayı oraya koymuşlar?’’ diye kızıyorum kendi kendime… Dizimin ağrısı canımın yanması umurumda değil… TRT 1’de haber yayın spikeri ‘’Yurtta sulh cihanda sulh’’ adlı bir bildiri okuyor… ‘’Aman Yarabbim’’ diyorum… Darbe oluyor… Ülkeme yine birileri kast ediyor. ‘’Çekin elinizi ülkemin üstünden’’ diye haykırıyorum… Odadan hızlıca çıkıp meydanlara ulaşmak istiyorum… Meydanlarda ki kalabalığa ‘’Bende varım! Bende buradayım!’’ diye katılmak istiyorum… Fakat elim kolum bağlı… Ben odanın içinde bile bir yerlere çarpmadan adımlamaya çalışırken, nasıl meydanlara koşabilirim ki? Kalbimin meydanlara koşmak istemesini nasıl durdurabilirim ki! Kalbimde yaşadığım endişeyi kaygıyı üzüntüyü nasıl giderebilirim ki? Bir şeyler yapmak isteyip, hiçbir şey yapamamak nedir bilir misiniz siz? Bilemezsiniz? Nereden bileceksiniz? Ben görme engelliyim… Evet! Görme engelliyim… Gözlerim görmüyor… İçinde var olduğumuz yaşadığımız dünyayı okuduğum kitaplardan, duyduğum sözlerden, vefalı dostlarımın anlattığı renklerden görüyorum. İnsanları, davranışlarından, insancıllıklarından, insanlıklarından, görüyorum… İyi – kötü bu dünya da her ne varsa bende sizin gibi biliyorum… Evet! Gözlerim görmüyor olabilir fakat aklım ve kalbim her şeyi görüyor… İnsanların acımasızlığını görüyor mesela… İnsanların vurdumduymazlığını görüyor mesela… İnsanların duyarsızlığını görüyor mesela… Düşünüyorum… Biz toplumun içinde yaşayan bireyler değil miyiz? Sizlerden ne farkımız var? Neden biz yokmuşuz gibi davranılıyor… Hiç aklınıza gelmiyor muyuz? Darbe gecesini biz görme engellilerinin nasıl geçirdiğimizi hiç mi düşünmediniz? İnsanlar… Hiç mi endişe etmez? Hiç mi sorumluluk hissetmez yetkililer? Psikolojimizin nasıl olduğunu hiç mi merak etmezler… Diye düşünüyorum… Gelmiyoruz demek ki akıllarına… Çünkü bu güne kadar kapımızı çalan olmadı… Bir de sözüm ona biz görme engelliyiz. Kim acaba görmeyen? Siz mi biz mi? İsterseniz bunu bir düşünelim… Önce bir münazarasını yapalım, sonrasını konuşuruz’ dedi. İyi yürekli bir insan…
Son söz
Sevgili okurlar bu yazıyı görme engelli kardeşlerimiz için kaleme aldım. Üniversiteler… Bilim ilim yuvalarımız… ÜNİFEB görme engelli kardeşlerimiz için sosyal sorumluluk adı altında harika bir proje uygulamışlar. Fenerbahçe maçına davet etmişler... Öğrenciler maçı anlatıyor, görme engelli kardeşlerimiz dinliyor. Görüyor musunuz bu harika öğrencilerin neler yaptığını? Örneğin. Duyarlı sanat insanlarımız konserlere davet edebilirler. Örneğin. Tatil köylerimiz, yedi bölgeden her sene, bir hafta, belli sayılarda bu kardeşlerimizi dönüşümlü olarak misafir edebilirler. Örneğin belediyeler görme engelli kardeşlerimiz için yaptıkları kaldırım ve park çalışmalarının yanında, trafik ışıklarına sesli anons koyabilirler. ‘ Kırmızı yandı! Sarı yandı! Yeşil yandı! Diye. Sosyal hayatın içine katılımlarını kolaylaştırabilirler. Bu güzel örnekleri çoğaltabiliriz. Ben inanıyorum ki bu toplum duyarlı bir toplum… Farklı farklı fikirler ortaya çıkarabilir.
‘Sen hiçbir kuşun kanadını yavaş çırpıyor diye, ya da yok diye diğer kuşlar tarafından yok sayıldığını gördün mü? Ya da bir ceylanın beneği farklı diye yalnız kaldığını işittin mi? Engelleri koyan aslında biz insanoğludur. Engel olma! Ayağa kalk! Ne yapabiliriz ki diye düşünme… Bir şeyler yap! Akıl sağlığı yerinde olan her insan ama az ama çok ama basit ama değerli bir şeyler düşünebilir ve yapabilir. Ekmek kırıntılarını küçümsemeyiniz… Gökte uçan kuşların karınlarını doyurur. Ekmek kırıntısı kadar bile olsa bir fikir üretiniz. Bulunduğunuz şehrin belediye başkanlarına sununuz. Duyarlı insan duyarlı toplum demektir. Engelsiz yaşam için elele… Ne dersiniz? Gününüz sağlık ve başarılarla geçsin. Hoşça kalınız.
Kıymetli okurum… Sayın Mustafa K… Gönül gözü açık güzel yürekli insan bu yazıyı sana ithaf ediyorum… Diyarbakır’a selamlar…